İlm-i Nücum
Evrenimizin oluşumunun
üzerinden milyarlarca yıl geçti. Bu evren, sonsuz bir varlık; içinde
milyarlarca galaksi var ve her galakside milyonlarca yıldız. Her yıldızın
etrafında da sayısız gezegen dönmektedir. Bu yıldızları ve gezegenleri saymak
neredeyse imkânsız.
İnsan yeryüzüne adım
attığında gökyüzüne baktı ve o ilk günden itibaren bu sonsuz evreni anlamaya
çalışmaya başladı. İnsan, düşünerek, deneyimleyerek ve araştırarak bu sonsuz
arayışına devam etti ve zamanla şaşırtıcı bilgiler ve gizemli sırlar keşfetti.
İnsan hayatı, daima bir
şeylere sahip olma ya da bir şeylerden kurtulma arzusu ile geçmiştir. İnsan
sürekli, dileklerini gerçekleştirmek için özel yollar ve yöntemler aramış,
benzer şekilde geleceği öğrenmek, sıkıntılarını çözmek ve meşru veya gayri
meşru kazançlar elde etmek için çeşitli yollar keşfetmiştir. Bu istekler onu,
"İlm-i Nücum" (Astroloji) denilen gizli ilimlerin kapısına
getirmiştir.
"İlm-i Nücum"
Arapça bir terimdir ve kelime anlamı "yıldızlar" demektir. Bu yüzden
yıldız bilgisi anlamında kullanılır. Eski zamanlarda bu ilmi bilenlere
"Nücumî" veya "Kahin" denirdi ve toplumda çok saygın bir
yere sahiplerdi. Krallar, devlet işlerinde bu kahinlerin danışmanlığına
başvururdu. O dönemin hekimleri de hastalıkları teşhis ve tedavide yıldızların
hareketlerinden yararlanırdı.
Bu ilimle uğraşan kahinler,
geleceği öngörebiliyorlardı; örneğin büyük felaketleri, yağmurları, kralların
saltanat süresini ya da bir insanın ömrünü ve ölüm şeklini tahmin
edebiliyorlardı. Bu yüzden o dönemde bazı insanlar kahinlere peygamber gibi
yüksek bir statü veriyordu.
Kayıtlı tarih bize
gösteriyor ki bu ilmin başlangıcı binlerce yıl önce Mezopotamya'da olmuştur.
Babil ve Ninova şehirlerinin halkı, yıldızların ve gök cisimlerinin insan
kaderine etki ettiğine inanıyordu. Bu insanlar putperestti ve her yıldız için
bir tanrı tasarlamışlardı.
Babilliler, yıldızları
gözlemleyerek yıldız kümeleri oluşturdular ve bu kümeleri hayvanlar, kuşlar ve
savaşçılar gibi şekillerde tanımladılar. Bu gözlemlerden sonra gökyüzünü on iki
burca ayırdılar ki bugün de hâlâ bu sistem kullanılmaktadır.
Eski zamanlarda çobanlar,
yıldız kümelerine bakarak mevsimlerin değişimini anlar ve toplumu buna göre
yönlendirirdi. Mesela Orion görünmeye başladığında kışın yaklaştığı
anlaşılırdı.
Babil şehrinin önemli bir
özelliği de, burada büyük bir peygamber olan Hz. İbrahim Aleyhisselam'ın doğmuş
olmasıdır. Tarihi kaynaklara göre Hz. İbrahim'in doğumu öncesinde kral Nemrut,
bir yıldızın parlak ışığını görünce telaşa kapıldı ve astrologlarına danıştı.
Onlar da ona, bir çocuk doğacağını ve bu çocuğun onun saltanatını yıkacağını
söylediler. Bunun üzerine Nemrut, doğan tüm erkek çocukları öldürme emri verdi,
ancak Allah'ın korumasıyla Hz. İbrahim hayatta kaldı ve sonunda Nemrut'un
saltanatını yıkan kişi oldu.
Bu olay, Babil kahinlerinin
bir şekilde geleceği bildiklerini gösterir, fakat bu bilgi kaynağının İlahi
değil, şeytani olduğu belirtilmektedir. Çünkü Tevrat ve İncil'de de kahinlerin
çoğunun peygamberlere inanmadığı, aksine şeytani güçlere dayandığı anlatılır.
Benzer şekilde, Firavun’un
sarayındaki kahinler de, Hz. Musa'nın doğumunu ve Firavun'un saltanatının son
bulacağını haber vermiştir. Sonunda Hz. Musa, Allah'ın lütfuyla Firavun’un
sarayında büyümüş ve Firavun'un sonunu getirmiştir.
Eski Mısır'ın astrologları
"Hermetik Astroloji" adıyla anılır ve yıldızlar ile insan vücudu
arasında bir ilişki kurarlardı. Mesela baş kısmını Koç burcuna, boynu Boğa
burcuna bağlarlardı. Bu bilgiler, tıbbi uygulamalarda da kullanılırdı.
Yunan tıbbının meşhur hekimi
Hipokrat da yıldız ilmiyle uğraşmış ve hastalıkların mevsimlerle ilişkili
olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Onun kehanetleri çoğu zaman doğru çıkmıştır.
İlm-i Nücum, yalnızca
geleceği tahmin etme ilmi değil, aynı zamanda matematik, tıp ve geometri ile iç
içe bir disiplindir. Yıldızların ve gezegenlerin konumlarından hareketle
olayları öngörmeye çalışır.
İslam'da ise yıldızlar ve
gezegenler üzerine düşünmek teşvik edilmiştir. Ancak, kaderi ve geleceği
bildiğini iddia etmek kesinlikle yasaklanmıştır. Çünkü Kur'an-ı Kerim açıkça
bildirir ki, gaybı yalnızca Allah bilir.
Resulullah ﷺ döneminde de
bazı kahinler vardı. Sahabeler Peygamber Efendimiz’e bu kahinlerin nasıl doğru
şeyler söylediklerini sorduklarında, Efendimiz ﷺ buyurdu ki: Cinler gökten
meleklerin sözlerini gizlice dinler ve bu sözlere yüzlerce yalan katarak kahinlere
iletir. Böylece kahinlerin söylediklerinin bir kısmı doğru, bir kısmı yalan
olur.
Sonuç olarak, İlm-i Nücum
bir yönüyle bilimsel gözleme dayansa da, diğer yönüyle gizemli ve gayri meşru
alanlara da kayabilir. Bu nedenle Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:
"Kim yıldız ilminden bir şey öğrenirse, büyüden bir şey öğrenmiş
olur."
Ve ilave etmişlerdir:
"Bu ilmi ne kadar çok öğrenirse, büyüden de o kadar çok öğrenmiş
olur."
İlm-i Nücum’un İslam Dünyasındaki Gelişimi
İslam tarihi boyunca,
özellikle Abbasi Halifesi Mansur’un Bağdat'ı kurmasından sonra (762 Miladi),
İlm-i Nücum diğer bilimlerle birlikte büyük bir ilgi görmüştür. Halife Harun
Reşid döneminde, birçok Müslüman filozof ve bilim adamı astroloji üzerine kitaplar
yazmıştır.
Özellikle Bağdat’taki
"Beytül Hikme" (Bilgelik Evi) adlı bilim merkezinde 200'den fazla
astrolog sürekli çalışmaktaydı. Halifeler, günlük kararlarını bile bu
astrologların tavsiyeleriyle alır, hastalıklar için tedavi zamanlarını bile
yıldızlara göre belirlerdi.
Bu dönemin en ünlü
astrologlarından biri Ebu Yusuf Yakub el-Kindi’dir. El-Kindi, matematik,
astronomi ve optik bilimlerini kullanarak bir "gizemli ayna" icat
etti. Bu aynanın içine bakan Halife, Abbasi hilafetinin 13. yüzyılda sona
ereceğini gördü. Söylenene göre, Halife bu aynayı daha sonra kırdırdı, çünkü geleceği
bilmenin getireceği sonuçlardan korktu.
Nihayetinde, Abbasi hilafeti
13. yüzyılın başlarında gerçekten de yıkıldı. Bu da El-Kindi'nin astrolojik
öngörülerinin isabetli olduğunu gösterir.
Özet Olarak
- İlm-i Nücum, insanlık
tarihinin en eski ilimlerinden biridir.
- Astroloji,
Mezopotamya'dan Mısır'a, Yunan'dan Abbasi İslam dünyasına kadar birçok
medeniyetin ilgi gösterdiği bir alandır.
- Eski zamanlarda astrologlar,
yalnızca mevsim değişimlerini değil, bazen siyasi olayları bile doğru
tahmin edebilmiştir.
- Ancak İslam, yıldızlar
ve gök cisimleri üzerine düşünmeyi emrederken, gaybı (kesin kaderi)
bildiğini iddia edenleri kesin şekilde reddeder.
- İlm-i Nücum, bir
yönüyle bilimsel temellere dayansa da, diğer yönüyle gizemli ve şüpheli
alanlara kaydığı için dikkatle yaklaşılması gereken bir alandır.
Kâinatta
Yıldızlar ve İlm-i Nücumun Doğusu
Bu kâinat
milyarlarca yıl önce yaratılmıştır. Sonsuz bir âlem olan bu evrende milyarlarca
galaksi ve her galakside de milyarlarca yıldız bulunmaktadır. Her yıldızın
etrafında ise sayısız gezegenler döner. Bu yıldızların ve gezegenlerin sayısını
belirlemek insan için imkansızdır.
İnsan
yeryüzüne adım attığı ilk günden itibaren gökyüzünü seyretmiş ve bu sonsuz
evreni anlamaya çalışmıştır. Akıl, düşünce ve tecrübe ile bu bitmeyen merakını
arttırmış, çeşitli bilim dalları ve gizemli sırları keşetmiştir.
İnsanoğlunun
Çıkış Noktası: İlm-i Nücum
İnsan daima
bir isteğinin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi arasında yaşamıştır.
Sorunlarını çözmek, geleceği öğrenmek ve çeşitli menfaatler sağlamak için
yollar aramıştır. Bu arayış onu "İlm-i Nücum" adı verilen gizli bilim
kapısına getirdi.
"Nücum"
kelimesi Arapça "yıldızlar" demektir. Dolayısıyla İlm-i Nücum,
yıldızların ve gezegenlerin insan hayatı üzerindeki etkilerini inceleyen bir
bilim dalıdır.
Eski
zamanlarda İlm-i Nücum uzmanlarına "Nûcûmi" veya "Kahin"
denirdi. Bunlar, insanlar üzerinde büyük bir tesire sahipti. Hükümdarlar, her
önemli kararda bu nûcûmlara danışırlardı.
Mezopotamya'dan
İtibaren İlm-i Nücum
Kayıtlara
geçmiş en eski İlm-i Nücum bilgisi Mezopotamya'da, Babil ve Ninova şehirlerinde
ortaya çıktı. Bu insanlar, yıldızların ve gezegenlerin insan kaderine tesir ettiğine
inanıyordu.
Yıldızlar ve
gezegenler ilahlar olarak kabul ediliyor, onlar için kurbanlar adanıyordu.
Çalışanlar, yıldız desenlerinden mevsimlerin gelişini ve hava değişikliklerini
öngörüyor, zamanı 12 burca ayırarak takvimler düzenliyordu.
Burçlar
ve Masallar
O dönemde
insanlar, yıldızları hayal güçleriyle birleştirerek hayvan, kuş ve súvaşçı
insan figürlerine benzetirlerdi. Bu şekiller etrafında hikâyeler uydurulmuştu.
Mesela
"Büyük Ayı Takımyıldızı" (Ursa Major) hakkında bir efsane vardı:
Güzel bir peri olan Callisto, tanrı Zeus'un dikkatini çekmişti. Zeus'un eşi
Hera, öfkelenerek Callisto'yu bir ayıya dönüştürmüş ve oğlu Arcas annesini
tanımadan onu avlamaya kalkışmıştı. Zeus araya girerek ikisini de yıldızlara
dönüştürmüştü.
Peygamberler
ve Yıldızlar Bilgisi
Tarihe göre
İlm-i Nücum'un doğduğu yerlerden biri de Ur Şehriydi. Bu şehirde, Yahudilik,
Hıristiyanlık ve İslam'da yüksek mevkiye sahip olan Hz. İbrahim
(Aleyhisselam) doğmuştur.
Rivayete göre
Hz. İbrahim'in doğumundan önce bir yıldız parladı ve Nemrud'un yönetimindeki
nûcûmler bunu yorumladı: "Bir çocuk doğacak ve bu çocuk senin saltanatını
yıkacak." Nemrud bütün yeni doğan erkek çocukları öldürtümüş ama Allah'ın
kudretiyle Hz. İbrahim kurtulmuştur.
Mısır'da
İlm-i Nücum ve Kehanetler
Antik
Mısır'da da yıldız bilgisi ilerlememişti. Firavun'un sihirbazları ve nûcûmleri,
Musa (Aleyhisselam)ın doğumunu öngörüp Firavun'a haber vermişti. İlm-i Nücum
sayesinde, hastalıkların gelişimi, hava değişimleri ve geleceğin olayları
öngörülebiliyordu.
İslam
ve İlm-i Nücum
Kur'an-ı
Kerim'de Allah Teala insanları gökteki ayetler (Ay, yıldızlar, gezegenler)
üzerine tefekküre davet etmiştir. Ancak geleceği bildiğini iddia edenler
reddedilmiştir. Gaybı sadece Allah bilir.
Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
"Kim
İlm-i Nücum'dan bir parça öğrenirse, sihirden bir parça öğrenmiş olur."
Cinlerin
gökyüzüne kulak vererek meleklerin sözlerini dinlemeye çalışması ve bazı
haberleri yere taşıması bu durumu açıklar.
Sonuç
İlm-i Nücum
sadece bir "kehanet sanatı" değildir. Aynı zamanda geometri,
matematik, tıp ve astronomiyi de kapsayan çok boyutlu bir ilimdir.
Umarım faydalı olmuşumdur
Yıldızlara Fısıldayan Kadın
0 Comments