Ad Code

Responsive Advertisement

Sa'd : İslam Astrolojisinde Yengeç - Oğlak Kutupsallığı Üzerine Bir Derleme

 


İnsanların kendi çabaları ile gözlemler, her zaman evrenin sistemlerinde bir temel düzeni kabul etmiştir. Atomlardan galaksilere kadar hepsi, yaratılış tarzını net bir tasarımla ifade eden rezonans denen müzikal frekanslara sahiptirler , hepsinin bir titreşim boyutu vardır . Bu tasarım sürekli olarak, var olan her şeyin doğallığını sağlayan bir büyük akıl tarafından yönetilmektedir. Büyük panorama, evrensel akıldaki yaratıcı güçlerin otoritesini temsil eder; gerçek, güzellik ve düzenin kutsal planını açıklar. Yani, insan uygarlıkları , evreni araştırırken aslında Yaratıcısına tapıyorlar.

Zodyakta, arketipik yaratıcı ilkeler, kardinal burçlara dahil edilir : Koç, Yengeç , Terazi ve Oğlak. Bu burçlar birlikte, "kardinal haç" adı verilen zodyakta bir çapraz figür oluştururlar. Güneş bu burçlardan birine girdiğinde, burcun özelliklerine göre yeni bir mevsim başlar. Burada, ön tanımlı gizem mektubu "Sa'd" ile başlayan Kuran'ın 38. Suresini – Sa’d Suresini anlatacağım sizlere.

"Kur'an'ın Hermetik Bilgeliğini ",  "Sa'd" gizem harfinde arıyoruz , Sad Yengeç burcunun astrolojik simgesidir ve olarak  'Otorite- Yetki'yi temsil eder. Yengeç önemli bir burç olduğu için, bu bölüm yaratılışın gizemlerinin unsurlarıyla ilgilenir. Büyük otorite ile büyük sorumluluk gelir.  Bu, "Yengeç Güneşi" nin arketipsel rolünü yerine getirmesi için karşı karşıya olduğu davalarla metaforik olarak bu surede  anlatılmış  ve böylece 'Seçilmiş Kişi' lerin , yani peygamberlerin şefkat ve adalet sırları sıralanmıştır. 

صٓ ۚ وَٱلْقُرْءَانِ ذِى ٱلذِّكْرِ

Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak! ( Sa’d Suresi – 1. Ayet )

Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti. Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşamsabah onunla birlikte tesbih ederlerdi. Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi. Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik. ( Sa’d Suresi , 17-20. Ayet )

Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı. Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar. Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi" diye anlattı. Davud dedi ki: "Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az." Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi. ( Sa’d Suresi , 21-24. Ayetler )

Yukarıdaki hikayedeki iki davacı kardeş, Koç ve Terazi burçlarını temsil etmektedir. Koç, dünya hisselerin yüzde doksandokuzunu  çoktan almış olsa da, yine de Terazi’de kalan yüzde biri alma hırsı ile bürünmüştür. Seçilmiş Kişi olan Hz. Davud,  karara itiraz eder. 

Bir de Davud'a Süleyman'ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu. Çünkü o seslice tesbih edip Allah'a yönelirdi. Hani kendisine bir zaman akşam üstü iyi cins ve rahvan atlar gösterilmişti. "Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim." Nihayet atlar perdenin arkasına gizlendi. Geri getirin onları bana!" dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı. Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü. Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi. Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı. Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da. Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik). "İşte bu, bizim ihsanımızdır. Artık sen dilersen başkalarına ver veya verme. Bundan hesaba çekilmeyeceksin" dedik.(Sa’d Suresi , 30-36. Ayetler )

Aslında yukarıdaki pasajda sembolik olarak sıkıştırılmış iki anekdot vardır, her ikisi de eğlence, boş zaman ve zevk arzusunu ifade eder (Terazi özellikleri). İlk hikayede Hz. Süleyman, resmi atamalarını veya sorumluluklarını sürdürebilmek için zamanın izini unuttup (Terazi) , kursiyerlerin eğlenceli danslarında tamamen kendinden geçmişti. Daha sonra, zaman kaybını fark etti. 

İkinci hikayede Hz. Süleyman çok kısa bir süre içinde birçok evlat edinmeye çalışmıştı ki böylece krallığında dünyayı daha kolay yönetebilecektir.  Ancak , Hz. Süleyman , hatasını anlamış ve kendisini cezalandırarak af dilemiş ve tövbesi kabul olunmuştur. 

Kulumuz Eyyub'u da an. Bir zaman o, Rabbine şöyle nida etmişti: "Meşakkat ve acı ile bana şeytan dokundu." (Biz ona): "Ayağını yere vur! İşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su" dedik. Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun. (Bir de dedik ki): "Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde durmamazlık etme." Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allah'a yönelmektedir. ( Sa’d Suresi , 41-44. Ayetler )

Burada Oğlak burcundan sembolik olarak bahsedilmektedir. Hz. Eyyub kontrol edilemeyen koşullara dayanma kabiliyetine sahipti ve O hayatın olumsuzluklarına en kötü şartlar altında bile teslim olmadı ve bu yüzden de onu iyileştiren yengeç sularından kurtuluş buldu. Hz. Eyyub’un akrabaları ondan maddi ve sosyal faydalar arıyorlardı ve maruz kaldığı büyük acılar nedeniyle manevi gelişimine ne endişe ve ne sempati duyuyordu, hem de onun görmezden gelen kısa görüşlülüğü nedeniyle cezalandırılıyordu. Hz. Eyyub akrabalarına olan şefkati nedeni ile akrabaları tarafından cezalandırılıyordur. Yengeç şefkatine karşı oğlak arketipi akrabalar  …

Kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an. Onlar eller ve gözler sahipleri idiler. Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş has kullarımızdan kılmışızdır. Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en hayırlı kimselerdendir. İsmail'i, Elyasa'yı, Zü'lKifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir. İşte bu bir öğüttür. Şüphesiz korunan müttakiler için herhalde güzel bir istikbal (güzel bir dönüş yeri) vardır. ( Sa’d Suresi , 45-49. Ayetler )

Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın yarattığı eserlerinin muhteşemliğinden ve Seçilmiş Kişi olarak insanın büyük potansiyelinden bahsedilmektedir. İnsan’ın varlığı Mükemmel ve nihai Yaratıcı'nın yüce otoritesini ifade edebilir.

Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yarattım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye ( 2 kez secde ) kapanın." Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. ( Sa’d Suresi , 71-78. Ayetler )

Yukarıdaki ayetlerde, yaratılışında ilahi otoritenin varlığını göstermek için insanın oluşumu biçiminde “İki Kutup ” dan bahseder. İki kutup, sırasıyla, Koç / Terazi ve Yengeç / Oğlak burcunun iki ana eksenini mecazi olarak temsil edebilir. İlahi otoriteyi tanımayan İblis veya Şeytan gururu ile  insanların yaratıcı kapasitesini yok eden tüm düzensizlik biçimlerinin temelini oluşturur. Burada anlatılmak istenen Öz – Otorite arasında Yengeç – Oğlak aksında otoriteyi kabul etmeyenlerin , özlerinde sevgileri ne kadar fazla da olsa cezalandırlacağıdır. 

Gülşen Kayıkcı 
İslami Astrolog

Post a Comment

0 Comments

Close Menu